Dibe vurmasaydım kibrimin farkında olmayacaktım diyor Siddhartha. Kibir midir katıldığım nokta bilemiyorum ama çok yakın geliyor bu cümle bana. Dibe vurmanın bir anlamı olsa gerek.
Dip neresidir? Gidebildiğimiz son nokta, derinlerde bir yer... Okyanusa benzetilir bazı yerlerde insan ruhu, dibe indikçe çıkması zorlaşır hani, vurgun tehlikesi vardır. Yine de hazineler oradadır, gizem oradadır, merak oraya çeker insanı.
Vurgun güzel metafor aslında, yolculuğun nasıl olması gerektiğine güzel atıf. Yavaş yavaş inmeli, indiğinden daha yavaşta çıkmalı. Nazik davranmalı yani, kendine. Özüne şefkat eşlik etmeli kendini keşfe.
Ama bazen aniden buluveririz kendimizi dipte. Günler karanlıktır artık, hayat tatsız tuzsuzdur, tutulacak hiçbir dal, gidilecek hiçbir yer yoktur. Daha öncesinde bize hitap eden pek çok şey anlamını yitirmiştir. Yaşam, yapılması gereken bir ödev haline gelmiştir.
İşte böyle durumlarda çıkılacak bir yüzey olması çok uzak gelmektedir. Oraya mahkummuşçasına takılıp kalırız. Güzel günler hiç yaşanmamış gibidir, yaşandıysa bile tekrar gelmeyecek gibi...
Zihinde bir tasarım aslında bu. Bir tasarımın içinde boğulup kalmak. Bir duygu şemasına hapsolmak... Metafor olarak tanımlayacak olursam, zihnimizde çeşitli adalar var. Üzüntü adası, öfke adası, çoşku adası, utanç adası, şaşkınlık adası... Bazen öyle olur ki bu adaların birinde mahsur kalırız. Diğer adalarla bağlantı kuramayız, yerimizden kıpırdayamayız... Oysa asıl ihtiyacımız köprüler olmasıdır bu adalar arasında. Zihinde bir bütünleşmedir bahsettiğim... Terapi nihayetinde bunu sağlar tüm teknikleriyle.
Kendimizi güvendiğimiz birinin eşliğinde keşfettiğimiz, beraber dibe doğru gittiğimiz yer terapi odası. Bir söz vardı, 'terapinin derinliği terapistin derinliği kadardır' diye. Öyledir sahiden, terapistte dalabildiği kadarına götürebiliyordur danışanını...
Sonu var mı peki bu dibin? açtıkça daha çok açılıyor, katman katman insan ruhu... kendini keşif sonsuz bir yolculuk.
Comments